Hiçbir zaman tek bir reçeteyle tüm hastalıkların iyileşeceğine inanmadım. Ancak tek bir sebep bile insanları ayağa kaldırabilir. Tek kelimeyle: “Umut”
Ekonomi yönetiminin aslında beklentileri yönetmek olduğunu unutmadan bugün giderek büyüyen problemlerin çözüm yollarını mı aramalıyız yoksa onları problem olmaktan çıkaran bir başka yola mı girmeliyiz ? Ben ikincisinin daha tutarlı olduğunu düşünüyorum. Çünkü problemleri bu durumdan beslenenler ya da bu durumu yaratanlarla çözemezsiniz.
Açıkçası Türkiye’nin ekonomisi hala 20. Yüzyıl paradigmaları üzerine yatırılan bir model ile yola devam ediyor. Türkiye’nin dört bir yanını karış karış gezerken iş insanlarının hala “meslek liseleri” talebinde olduğunu görüyorum. İki sebepten dolayı tuhafıma gidiyor bu durum.
Birincisi bundan 10 yıl sonra mavi yakalılar değil robotlar çalışacak fabrikalarda. “Ustabaşı” dediğimiz kişi de yapay zeka yani AI olacak. Bir de dayanamayıp soruyorum: “Çocuklarınızı meslek lisesine gönderiyor musunuz?”. Tabii ki cevap belli. Kendi evladına başka bir diğerininkine başka muameleyi layık gören zihniyetten pozitif bir sonuç alabilmek mümkün değil.
İkinci sebep ise kendi kurdukları düzende bir yanlışlık görmemelerinden bu taleplerde bulunmaları. Düşük katma değerli binlerce kişiyle üretim siyaset kurumunu istismar eden iş dünyasının bu zamana kadar yapması gerekenler vardı. Hala geç değil ama şu an tepe yönetimde bulunan neslin acilen emekliye sevk edilmesi gerekiyor. Ben yine de yol göstermeye çalışayım:
Bugün yani 21. Yüzyılda firmalar için en çok gereken unsurlar şunlar:
Şeffaflık: Firmaya ait bilgi eğer bir tasarım veya formül değilse saklamanın bir manası yok. Hele ki personelden saklanması yanlış. Ciro karlılık çalışan sayısı çalışanların cinsiyete göre dağılımı eğitim durumları nesillere göre dağılımı tedarikçiler müşteriler ve birçok bilginin en azından personel tarafından bilinmesi gerekir. Aksi taktirde aidiyet yaratmak mümkün değil. Üzülerek söylemeliyim ki Türkiye’deki firmalar bu anlayışa pek yatkın değiller. Acaba firmaların yarattıkları değerin kripto karşılıkları hesaplanabilseydi bu şeffaflık sayesinde kaynakların boşa harcanmasının önüne geçilebilir miyidi ?
Etkin maliyet yönetimi: Kalkınma teorisinin en önemli maddelerinden biri “maliyeti düşürmek için alt yapı yatırımı yap” diye seslenir. Ancak Türkiye’de kamu harcamalarında öncelik tespitinin doğru yapılmaması kamunun sürekli harcayarak vergi ve iç borçlanma yoluyla hem finansman hem de üretim maliyetlerini yükseltmesi istikrarsızlık ve yapısal reformların sürekli gecikmesi sebebiyle dalgalanan döviz kurları enerjihammaddeara malına olan dış bağımlılık etkin maliyet yönetimini zorlaştırıyor. Tüketicinin yani talep edenin daha kaliteli ürüne daha az para ödeme isteği Türkiye’nin ürettiklerinin sert rekabete konu olan ürünler olması kar etmek için etkin maliyet yönetimini zorunlu kılmakta. Ancak bunu başaramayan sektörlerin yabancı rakiplerini ithalat vergisiyle pahalı hale getirip en azından iç rekabette avantajlı duruma geçmek istemeleri arzulanan sonucu doğurmamıştır. Tam tersine Türkiye’de firmaların birçoğu bu politika sebebiyle batma noktasına gelmiştir. Tekrar aynı soruyu soruyorum: Firmaların yarattıkları tüm değerler (ürün topluma katkı çevreye katkı bilime ve sanata katkı spora katkı eğitime katkı vbg) kripto değerlere şeffaf şekilde dönüştürülebilseydi firma içinde maliyet yönetimi bankaların firmalara yaklaşımı devletin teşvik politikaları nokta atışı sonuçlar yaratabilir miydi ?
İtibar yönetimi: Maalesef Türkiye’deki firmalar ciro büyüdükçe itibarın artacağını düşünmekte. Çocuk işçi çalıştıran kayıt dışı personel istihdam eden çalışma ortamını ve çevre faktörlerini önemsemeyen teknolojiye yatırım yapmayan ücretleri veya borçlarını zamanında ödememeyi adet haline getirmiş teslimatını zamanında yapmayan imzaladığı sözleşmelerin maddelerine uymayan firmalar sebebiyle Türkiye’nin itibarı zedelenmektedir. İhracatçı Firmalar mecburiyetlerden dolayı evrensel standartlarda çalıştıkları için yukarıda bahsettiğim olumsuzlukları en az indirmiş durumdadırlar. Ancak burada müşterinin de büyük önem taşıdığını söylemem gerekiyor. Bir firmayı en çok mal ve hizmet sattığı müşteri grubu kendi şartlarına göre evirmektedir. Yani Orta Doğu’ya plastik terlik satan bir firmanın davranışıyla İtalya veya Fransa’ya mal veya hizmet satan firmaların davranışları elbette birbirine benzemeyecektir. Yine de hangi ülkeye satarsak satalım itibarlı firmaların fiyatlarını daha rahat dikte ettiklerini müşahede ediyoruz. Demek ki itibar değer yaratmanın ön koşullarından biri olarak kabul edilmeli. Türkiye’de “itibar” dendiği zaman şatafat anlaşılıyor maalesef. Verilen sözün tutulması değil. Daha önceki yazılarımda da altını çizdiğim gibi itibarın da ölçülebileceği bir modelle firma içindeki ve dışındaki davranışların kata değer yaratması için blockchain dünyasına acilen giriş yapmamız gerekiyor. Her türlü “insani” emeğin kripto değere dönüşebileceği ve bu sayede olduğundan az ya da fazla değerlendirilmeyeceği bir ortam yaratılsaydı şimdi nerede olurduk ?
Özel Üretim: Milyonlarca birim mal üretmeye göre tasarlanmış sanayimizin ölçek sorunu yaşadığı bir gerçek. Açıkçası 1990’ların gerektirdiği şartlara ancak 2000’li yıllarda ulaşmaya çalışırken trendin değiştiğini göremiyor. Artık talebe göre özel üretim çağı başladı. Kimse seçip beğendiği bir ürünü satın aldığında başkasının üzerinde veya evinde görmek istemiyor. Hemen hemen her gelir seviyesinde bu ciddi bir trend haline geldi. “Limited Edition” yanı sınırlı sayıda üretimler fiyat politikası açısından da üreticiye esneklik sağlıyor. Ancak Türk Sanayisi halam ölçek tartışması içinde. Bu arada kendisini Çin Hindistan veya Uzak Doğudaki Ülkelere karşı pozisyonlamaya çalışıyor. Oradaki 50.000100.000 kişilik fabrikaların aynısından ortaya çıkarmanın anlamsızlığı ve faydasızlığı ortadayken ölçeğe dayalı bir rekabet içinde kendi intiharına davetiye çıkarmış durumda. Bu firmalara mal satan büyük sanayi kuruluşları ise düzenin böyle devam etmesini istedikleri için talep ettikleri ithalat vergileri ve gümrük engellemeleri ile beraber Türk Sanayinin toplu intiharına katkıda bulunmaktadırlar. Keşke şahsi menfaatleri toplum menfaatinin önüne çıkan bu kişilerin “biz olmasak..” diye başladıkları cümlelerin “emekdeğer” zincirinin en akılcı değerlemesini yapan kripto paralarla sağlamasını yapmak mümkün olsa. Acaba ülkeye fayda mı veriyorlar yoksa tam tersine zara mı veriyorlar işte bunu objektif bir değerle ölçmek mümkün olsa.
Ben kripto geleceği önünde sonunda ortaya çıkacağı için gerçeğin kimse tarafından eğip bükülemeyeceği bir gelecek olarak tanımlıyorum. Umarım dijitalleşmenin bu önemli özelliğini insanın bencil ve doyumsuz ruhu bu istikamette giden treni raydan çıkarmaz.