Sürekli olarak ekonomi üzerine yazmanın iki adet riski var: İşler iyi giderken “aman dikkat” diyerek sinsice ilerleyen gelişmelerden haberdar edince tepki alıyorsunuz. İşler kötü giderken de muhtemel çözüm önerilerini söylediğimiz zaman da tarafları kızdırıyorsunuz. Bunlar “iyice anlaşılsın” diye tekrar ettikçe de söyledikleriniz rutine düşülüyor ve giderek sıkıcı bir hale geliyor.
Bu sebeple meselenin özüne inmek en azından sorunun temelini araştırırken bir miktar sıkıcı olma riskini almak gerekiyor. Geçenlerde sosyal medyada Dr. Kerem Dündar ile bir söyleşi yaptık. Bana “yaşadığımız bu dönemi nasıl tarif edersiniz ?” diye bir soru sordu. Ben de kendisine “bu dönemin kodlarını size tarif edeyim” dedim.
İçinde bulunduğumuz süreçte insanların sahip olması gereken üç önemli davranış ya da değer olduğunu düşünüyorum. Bunlara “kod” da diyebiliriz:
1. Yüzleşme: Çocuklarına ve evdekilere yoğun tempo sebebiyle zaman ayırmamış olanlar belki de ilk defa hem kendileriyle hem de onlarla yüzleşiyorlar. Çoğu insan evlerine girerken makam ve unvanlarından ya da yaptıkları işlere verdiği önemden sıyrılmadan girdikleri için evdekiler gerçek kimliklerini ortaya çıkaramadan birbirlerine “iyi geceler” diyor. Maalesef çoğu insan işlerini de eve getirdikleri için de kimliklerinden sıyrılamıyorlar. Yaptıkların işin arkasına saklanarak sorumluluktan kaçan ebeveyn ve çocuklarla dolu etraf. Dolayısıyla günde 3 saatten fazla birbirini görmeyen insanlar şimdi uzun saatler boyunca yüz yüzeler ve bu durumdan fayda üretmek mümkün. Normalde asgari müşterekte bulunamayan insanların herhangi bir spor ya da eğlence türüyle anlaşabilmesi mümkün değil. Ancak eve kapanınca “mecburen” bir uzlaşı yolu bulmak zorundalar. Bundan başka kişilerin kendileriyle yüzleşmeleri de gerekiyor. Evin içinde “patron milletvekili bakan şef hoca amir müdür” gibi makamlar geçerli olmadığı için “anne baba çocuk insan” vasıflarıyla kişinin kendisini sorgulaması için önemli bir süreç yaşıyoruz diyebiliriz. Dolayısıyla “yüzleşme” bu dönemin en önemli kodlarından biridir diyebilirim.
2. Kendi kendine yetme: İşinden başka bir şey konuşmayan ve bilmeyen insanlar ilk defa ampül değiştirme yemek yapma tasarruflu davranma basit tamirler yapma bahçedeki bitkilerle ilgilenme spor yapma veya yaptırma müzik aleti çalma bulaşıkları kaldırma ve temizlik yapma gibi bu zamana kadar başkalarına teslim ettikleri işleri yapmaya başladılar. Hatta kişisel bakım konusunda başka birine gerek kalmayacak şekilde kendilerini geliştirmeyle meşguller. Evde kalma süresi uzadıkça gençler de etrafı temiz tutmanın ebeveynlerden gelen bir nasihat değil gerçek bir gereklilik olduğunu kavrayacaklar. Nihayetinde bireyler “kendi kendine yetme” işinin gelişim için önemli bir kodlama olduğunun farkına varacaklar. Eve geldiğinde masaya oturup yemek bekleyenler doymak için bir kişinin eline bakmanın anlamsız ve oldukça riskli bir iş olduğunu kavrayacak. Ufak bir tamir için usta beklemeyi birkaç egzersiz için spor hocası tutmayı derli toplu bir ev için temizlikçi çağırmayı bir kere daha değerlendirecekler. Bu konularda daha derinlikli bir yaklaşım göstermek istedikleri zaman uzmanlara başvuracaklar.
3. Sabır: Hem yukarıda bahsettiğim melekelerin gelişmesi için hem de evdekilerin asgari müşterekte buluşabilmesi için sahip olunması gereken en önemli meziyet sabır olacak. Gençler itiraz edecek büyükler sabırla dinleyecek. Sonra büyükler anlatacak gençler sabırla dinleyecek. Başka çare yok. Bundan başka 23 hafta evde kalıp sosyal medyadan öğrenilenlerle tamirci yoga hocası gitarist şarkıcı ekonomist mutfak şefi psikolog tarihçi ve doktor olunmayacağını bilmek gerekiyor. Elbette herkes kendine yeteceği kadar sağlık spor gastronomi mentorlük müzik kitap sanat film vs bilmesi çok önemli. Ancak bu seviyeye bile ulaşmak için sabırla yola devam etmek gerekiyor. Ustaların ne kadar büyük işler yaptığını daha iyi anlamak için onların yaptığı işin birazını bilmek son derece faydalıdır. Dolayısıyla “sabır” bu sürecin üçüncü ve belki de en önemli kodlarından biri olacak.
Özetle pandemik bir salgınla başlayan kontrollü karantina sürecinin moral bozan tarafları yerine bize kazandıracakları üzerinde yoğunlaşmak bu “zorunlu tatil” sürecini değer yaratarak geçirmemizi sağlayacaktır diye düşünüyorum.