Gençler elbette hatırlamaz. Ama ben dün gibi hatırlıyorum. Hem Marmara hem de Kaynaşlıda 1999da meydana gelen depremler onbinlerce vatandaşımızı kaybetmemize sebep olmuştu. İnsan kaybının yanında ciddi maddi kayıplar da yaşamıştık. Milli Gelirin % 10dan fazlasını kayboldu diyebilirim hatta. Kocaeli ve Sakarya Bölgesinde işletmeler yaralarını uzun bir süre saramamışlardı.
Ancak arama kurtarma çalışmalarında şahit olduklarım dün gibi aklımda kaldı. Enkazdan kurtarılan her kişi ilk önce yakınlarının hayatta olup olmadığını soruyor ardından da enkaz altında kalan dövizi ve altını olduğunu söyleyerek yaralı bile olsalar o noktadan ayrılmıyorlardı. Kurtarma ekipleri ne kadar uğraşsalar da ikna edemiyorlardı depremzedeleri. Yardım için gelmiş olanların yanında yağma için gelmiş olanlardı vardı mutlaka. Vatandaşın TLye olan güvensizliği o sırada yaklaşmakta olan krizin ayak seslerinin yavaş yavaş duyulması siyasal istikrarsızlık tasarrufların bankada değil evlerde tutulması sonucunu doğurmuştu. “Yastık altı” dediğimiz bu gizli tasarrufların çok ciddi bir kısmı maalesef 1999 depremlerinde toprağa karıştı diyebilirim. O sırada bölgeye beraber gittiğim arkadaşımın anne ve babasını depremde kaybetmiş olması da aklımda kalan şok edici anlardan biriydi.
Neticede 19992001 arasında yaşanan acıtatlı hadiseler sonunda yeni bir seçim oldu ve 20022013 arasında herkes bir güzellik uykusuna yattı. Hem deprem gerçeği unutuldu hem de Türkiyenin ekonomik kırılganlıkları. Arada meydana gelen birkaç önemli depreme rağmen büyük şehirlerdeki toplanma alanları AVM oldu. Diğer taraftan demokrasi diplomasi cari açık bütçe açığı enflasyon üretim gibi doğru yönetmediğimiz parametrelerde iyileştiğimizi düşündük. Ve son 4 yılda başımıza gelmeyen kalmadı. Önce alçak bir darbe girişimi ardından dünyayla bozulan ilişkiler sonra kurların sert yükselişi ekonomik daralma ve bozulan kamu maliyesi derken ardından depremlerle sarsılmaya başladık.
Elazığ ve Malatyadaki depremlerden sonra bölgeye gidemedim ama giden Dostlardan gelen bilgiler hiçbir şeyin değişmediğini gösteriyor. Yine bir karmaşa ve yine enkazdan çıkar çıkmaz önce yakınlarını sonra da enkazda kalan tasarruflarını soranlar…
Bankalara inanç ya da prensip açısından güvenmeyen kişilerin tasarruflarını evlerindeki kasalarda ya da yastık altında saklamasının ne kadar tehlikeli olduğunu Elazığ ve Malatyadaki örneklerde yine anladık. Devletin vatandaşın tasarrufunu değerlendirme şekliyle alakalı giderek sertleşen mevzuat üretmesi de evlerde para tutma alışkanlığını pekiştirdi diyebilirim.
İşte Kripto Paraların ortaya çıkışının bir nedeni de evde ya da cepte bulunması halinde güvenliğini tam olarak sağlayamacağımız değerlere esir düşmemek diyebilirim. Son yaşanan acı örnekte görüldüğü gibi eğer insanımız tasarruflarına kimsenin elini uzatamayacağına inandığı otantik ve otonom bir saklama aracının varlığından doğru şekilde haberdar olsalardı deprem sonrası yaşanan travmaları daha rahat atlatabilirdik. Mal canın yongasıdır elbette. Can kurtulduktan sonra kişi ilk önce malına ve sermayesine bakar.
Kripto Paraların artık hisse senedi veya emtia gibi alınıp satılmasından çok tasarrufların güvenle saklanma biçimi olarak da önemini anlatmanın zamanı geldi de geçiyor bile. İnsan oğlunun “fırsatçı” hallerini “akılcı” hali bastırabilse beklenen Büyük İstanbul Depremini engelleyemeyiz ama değerlerin kaybolmasını engelleyebiliriz diye düşünüyorum.