Bugüne kadar ulus devletler kripto paralarla ilk karşılaştıklarında iki tür tepki verdi:
1Japonya İsviçre Singapur Malta Baltık ülkeleri ve Belarus gibi devletler hemen benimsediler ve daha da geliştirilmesi için yasal finansal ve teknolojik altyapı çalışmaları başlattılar. Hatta Japonya 2017’de Bitcoini yasal ödeme aracı olarak da kabul etti.
2Venezuela İran Hindistan ve Çin gibi devletler ise ilk etapta kripto paraları kendi parasal tekellerine karşı bir tehdit olarak gördü. Ancak özellikle dolar hakimiyeti ile problemi olan ülkeler ikinci adımda kendi kripto paralarını çıkarmaya yöneldiler.
Bu alanda en iyi örnek Venezuela. Ülke yanlış ekonomi politikaları ve Amerikan ambargosu nedeniyle kendi para birimi Bolivar’ın çöküşüne sahne oldu. Böylece halk ister istemez piyasa değeri en büyük kripto para olan Bitcoin’i ve başka bazı kripto paraları yoğun şekilde kullanmaya başladı. Caracas yönetimi önce kripto paraları şiddetle yasaklamaya çalıştı. Ancak blokzincir teknolojisinin teknik özellikleri nedeniyle bunun mümkün olmadığı hemen anlaşıldı. Venezuela bu durumda Petro isimli kendine ait bir kripto para çıkardı. Devlet Başkanı Maduro Petro’yu Ülkesinin petrol rezervlerine dayalı olarak ürettiklerini duyurdu.
Bir ülkenin kendi kripto parasını oluşturması dolar hakimiyetinde olan mevcut finansal sistemi bypass etmek için etkili bir yöntem. Bir blokzincire üye olan tüm taraflarla ABD yaptırımları ya da SWIFT engellerine takılmadan parasal işlem yapabilirsiniz. Ama amacınız ekonominizin yaşadığı sıkıntıya çare bulmak dolarborçfaiz kısır döngüsünden kurtulmak ve değer biriktirmek ise bu yöntem tek başına yeterli olmayacaktır.
Mevcut finansal sistem içerisinde başta dolar olmak üzere tüm ulusal kağıt paralar borç ve faiz karşılığı herhangi bir üretim sınırı olmaksızın basılır. Bu nedenle tüm ülkelerde az çok artan borçlar enflasyon ve halkın alım gücünün erimesi problemleri vardır. Fransa’da Sarı Yelekliler de Ekvador’da göstericiler de aynı dertten muzdarip. Geniş kitlelerin alım gücü eriyor.
Ulus devletler ise bu dolar sisteminde bir başka açmazla daha karşı karşıya: 1971’e Kadar Amerikan Doları’nı bankaya götürdüğünüzde banka size karşılığı olan altını ödemek zorundaydı. Yani gerçek para altındı. Üretimi sınırlı olan kimsenin istediği kadar basamayacağı devletlerden bağımsız ve tüm dünyada kabul gören bir araç olan altın. Ulus devletler kendi rezervlerinde dolar biriktirince aslında altın biriktirmiş oluyorlardı. Oysa 1971’de ABD dolar ile altının bağını koparınca tüm diğer ulus devletler aslında doların ve dolayısıyla ABD’nin hakimiyeti altına girdi. Eskiden tüm ulusal paralar altını temsil ederken artık fiilen tüm milli paralar doların taklitleri haline geldi. Ve hukuken bir zorunluluk olmasa da gerçekte tüm ülkeler kasalarında ne kadar dolar varsa o kadar kendi ulusal paralarından basabilir duruma sokuldu.
2008 Krizi’nin ardından ABD’nin zayıflaması ile özellikle gelişmekte olan ekonomilere sahip ulus devletler dolar sisteminden kurtulmak için yoğun şekilde altın alımı yapıyor. Bu da çok mantıklı çünkü altın üretimi sınırlı ve imal edildiğinde borç ya da faiz oluşturmayan bir varlık.
Piyasa değeri bakımından en büyük kripto para birimi olan Bitcoin’in de en önemli özelliği üretilebilecek Bitcoin miktarının 21 milyon ile sınırlı olması. 2009’dan bugüne kadar 17 milyon civarı Bitcoin üretildi. Kalan 4 milyonu çıkarılması ise sürekli azalan üretim programlaması nedeniyle muhtemelen 100 yıldan fazla sürecek.
Bitcoin’e ilgi 1971 sonrası sınırsız hale gelen kağıt paraların tersine üretiminin sınırlı olması üretilmesi için borç ve faize ihtiyaç duymaması ve bu şekilde mükemmel bir değer saklama aracı haline gelmesiyle dünya çapında sürekli arttı. 2010 yılında ilk fiyatını aldığında değeri yaklaşık 56 cent olan Bitcoin bugün 6 bin dolarlardan işlem görüyor. Geçen yıl yaşanan %80 civarında fiyat düşüşüne rağmen bu 9 yıl gibi kısa bir sürede en az 100 bin kat artış demek!
İşte bu nedenle dolar sisteminden ve dolarla rezerv tutmak zorunluluğundan kurtulmak isteyen ulus devletler altın ve gümüş yanında aynı zamanda Bitcoin vb kripto paralarla da rezerv tutma yolunu denemeye başladı.
Bugün Filistin ya da Kuzey Kore gibi sistem dışı kalmış ülkeler Amerikan baskısından kurtulmak için kendilerine ait kripto para oluşturma çalışmaları yürütüyor. Ama en ilginç hamleler yine Venezuela’dan geliyor. 27 Eylül tarihli bir Bloomberg haberine göre Venezuela devlet petrol şirketi yurtdışına sattığı petrol karşılığında Bitcoin ve Ethereum elde etti. Şirket bu kripto para varlıklarını Merkez Bankası’na vermek istedi. Habere göre Venezuela hükümeti gözetiminde Merkez Bankası söz konusu Bitcoin ve Ethereum varlıklarını kendi rezervlerine eklemek konusunda çalışmalarını sürdürüyor.
Bazı ulus devletler gibi İran da kripto paralarla ilk karşılaştığında bunları yasaklamak istemişti. Sonra bu yazıda bahsettiğimiz sebeplerle bu politikadan vazgeçti ve ülkede Bitcoin vb kripto para madenciliğini yasal hale getirdi. Böylece Tahran yönetimi uluslararası olarak kullanılabilecek altın benzeri bir varlığı ülkesinde üreterek adeta rezerv çeşitlendirilmesi yoluna gitmiş oldu. Benzer bir politikayı Belarus da uygulamaya koydu. Kripto para ve blokzincir projelerini ciddi vergi muafiyetleri sağlayan ülke yeni inşa ettiği bir nükleer santralde elde edeceği elektrikle Bitcoin madenciliği de yapacağını ilan etti.
Bugün kripto paralarla karşılaşan ulus devletlerde 1. Grupta yer alanlar devletin para üretmesi felsefesi yerine vatandaşın para olarak kabul ettiği ürünlere yol açma ve böylece kuvvetli ekonominin en önemli prensibi olan ‘Güven’ unsurunu sağlama yoluna gidiyor. 2. Grupta yer alanlar ise 1971’den sonra ABD’nin uydurduğu parayı devlet (yani aslında fiilen sadece ABD) üretir felsefesini takip ediyor.
Bizim kültürümüzde para basmak hükümdarlık ve egemenlik işaretlerinin en başta gelenlerinden bir tanesidir. Ancak Türkİslam kültürünün ‘altın’ çağlarında ve tarihimizin çok çok büyük bir bölümünde kullandığımız paralar temel olarak yine sınırlı üretilen altın ve gümüş gibi varlıklardır. Osmanlı’nın en iyi devirlerinde kullandığı meşhur para birimi gümüş akçedir. Aslında bizim kültürümüzdeki felsefe 1. Grup felsefesidir: Yani halkın para olarak kabul ettiği altın ve gümüşe yol açmak ve denetlemek. Zira bozulma ve çöküş devirlerinde hükümdarlar altın paranın içine örneğin bakır karıştırdığında; yani ikinci grup felsefeye kayıp devlet istediği şeyi para yapabilir ben bakırı da para yaparım dediğinde ne olmuştur? Doğal olarak büyük isyanlar çıkmış ve bozulma daha da hızlanmıştır.
Bu sadece bizim kültürümüze has bir durum da değildir. Tarihte tüm kültürlerde devletin halk tarafından benimsenen parayı yönlendirmek ve denetlemek felsefesinden kayıp parayı ben yaratırım dediği her devirde sonuç çok yüksek enflasyon ve ekonomik yıkım olmuştur.
Roma İmparatorluğu’nun kuruluş devrinde altın dinarus vardı. Sonraki devirlerde devlet her türlü madenden para üretmeye kalktı. İmparatorlar ben neyi istersem onu para yaparım demeye başlamıştı. Halk’ın özde kabul etmediği bu bol para hiperenflasyonlara yol açtı ve sonunda devleti çökertti. Çinliler kağıdı icat ettikleri için tarihteki ilk kağıt parayı da onlar kullandı. Başlangıçta kağıt para %100 altın karşılığı basılıyordu. 1260’lara gelindiğinde dönemin imparatoru Kubilay Han sadece kağıttan sınırsız para basmaya başladı. Bir süre sonra başlayan hiperenflasyon hanedanlığın sonunu getirdi. 1600’lerin sonunda İsveç’te ve 1700’lerin başlarında Fransa’da yapılan sınırsız para basma deneyleri de tıpkı Çin’de olduğu gibi çok yüksek enflasyon ve ekonomik çöküşlerle sonuçlandı. Bağımsızlık savaşı sırasında ABD’de ve 1. Dünya Savaşı sonrası Weimar Almanyası’nda da aynı olaylar yaşandı.
Yani kripto paralar ya da altın ve gümüşten faydalanmak isteyen devletlerin halkın para olarak kabul ettiği varlıklara yol açma bunları denetleme ve böylece paha biçilmez ‘güven’ unsurunu sağlama felsefesini kullanması çok yerinde olacaktır.
Ulus devletler kripto paralardan dolar sistemini bypass etme ve rezerv çeşitlendirme dışında bir çok başka yol ile de yararlanabiliyor. Özellikle bu sektörde eksik olan yasal altyapı çalışmalarını tamamlayan ülkeler bir adım önde. Gerek kripto paraların yasal olarak alınıp satılması gerekse kripto paralarla ICO yani halka arz gibi finansman yöntemlerinin devlet güvencesi ile desteklenmesi milyarlarca dolar potansiyeli olan mali hizmet alanları olarak karşımıza çıkıyor. İsviçre Japonya Singapur Hong Kong ve Malta gibi devletler çoktan bu alanlarda çalışmalar başlatıp pastadan paylarına düşeni almaya başladılar. İstanbul bir küresel finans merkezi olacaksa bunu en iyi destekleyecek projelerden bir tanesi de blokzincir ve kripto para sektörlerine hukuki alt yapı hazırlamak olacaktır. Zaten büyük aktörlerin köşe başlarını tuttuğu klasik finansal araçlarla ilgili yol almaya çalışmak yerine belki bir serbest bölge içinde kripto para ve blokzincir vb dağıtık veritabanı sistemlerine vergi muafiyetleri sağlamak çok faydalı olabilir.
Üstelik Bitcoin ve blokzincir sonrası yeni nesil dağıtık veri tabanı teknolojilerinde lider isimlerden bir tanesi de Türk: Cornell Üniversitesi‘nden Prof. Emin Gün Sirer Hoca’nın Avalanche isimli umut vaadeden yeni bir projesi var. Yine bu alanda öncü isimlerden Cemil Şinasi Türün Hocamızın Defterhane projesi çığır açma potansiyeline sahip. Bugün nasıl ABD Libra’yı üretmek isteyen Mark Zukerberg ike konuşuyorsa nasıl Putin Ethereum’un kurucusu Vitalik Buterin ile buluşuyorsa Ankara’nın da bu değerli hocalarımızla ve diğer sektör temsilcileri ile görüşmesinde büyük fayda var.